keşke tekrar güvenebilmenin bi yolu olsa!

o kadar güvensizleşmiş ve paranoyaklaşmışım ki bunca zamandır gerçek anlamda kimseyle yakınlaşmıyor olmamın, gidip "sırf garanti olsun" diye hiçbir çekim duymadığım, benden vazgeçemeyeceğinden emin olduğum adamlarla görüşmemin nedeni aslında belki de kendimden kaçıyor olmammış, onu anladım.

şu evvelce söz ettiğim almanla -ona bi nick veremeyeceğim kadar değer veriyorum, kendi kendime girdiğim kıskançlık krizlerinden bunu anlıyorum, allam neler diyorum ben- görüşmeye devam ediyorum.

dün gece kendimi hayatımda ilk defa böyle gülen, böyle gözleri olan, uyurken aynı böyle çizgi film karakteri gibi görünen bir çocuk yapabilirim bu adamdan diye düşünürken buldum. (evet bekliyorum konfetiler gelsin.) ama sonra hemen pek tabii ki "yapardım ama beni çocuk yaptıktan sonra ya beğenmezse" diye gerilip vazgeçtim.

güya onda yemek yapacaktık. yapmadık mı? yaptık ama ters bir sırayla. önce yemek yapıp belki sonra gerilip arkasından sevişmemiz gerekiyordu oysa biz önce seviştik sonra.. sonra gerildik.

tam işte birbirimize yeterince aşk böcekliği yaptıktan sonra yataktan çıkıyorduk ki yatağın yanında bir "balm" buldum, böyle minicik, tatlı, cam bir kavanozun içinde.. tam orada daha önce elma vardı, uyurken onu rahatlatacağı düşüncesiyle konmuş, supersticious bir elma. önce tabii algılayamadım. sonra balm yazısını okuyunca nükleer atık avuçlamışçasına bıraktım yerine. bu ne, filan diye geveledim. o da gayet "ne! hiç görmedim onu!" filan gibi saçma ve overreacting bir tepki verdi. eğleniyormuş aslında. mutlu olunca öyle şeyler yapıyor, daha önce de tanık olmuştum ama o kadar tanımıyorum henüz ve bir de "başka kadınlar" konusuna fena halde takık durumdayım. o yüzden bana iltifat ettiğinde bile "nasıl bu kadar hazır-cevap olabiliyor, demek ki hep böyle laflar ediyor, ezberden takır takır oh oh hayırlı işleeer" filan gibi süper paranoyakça şeyler düşünebiliyorum. (şu anda yazdıklarıma kahkahalarla gülüyorum ama daha 15 dk önce dev bir kıskançlık krizi atlattım mesela. derin derin nefes alıyorum, amuda filan kalkabilirim.)

sonrası felç.. bende baya inme belirtileri gözlemlenebiliyordu. mutfağa girdik, o tavukları kızartırken bana bi şeyler soruyor, ben tek kelimelik yanıtlar veriyorum. böyle şapşik şapşik gülerek gözlerimin içine bakan bi adam var karşımda, konu ne onu bile bilmiyorum. düşünebildiğim tek şey "oradan bir an önce çıkmak", mp3 player'ımı kulağıma takıp yürüyebildiğim kadar yürümek, gerekirse bütün gece filan. inme belirtileri geçene kadar...

sonra masaya tabakları koyduk. yemeye başladık. saman yiyorum adeta ve kesinlike boğazımdan aşağı inmıyor. yutamıyorum. kalkıp bir bardak su aldım ama hâlâ çok kötüyüm ve kibarca, bir şeyler anlatmak zorunda kalmadan nasıl gidebileceğimi düşünüyorum. beynim 500 km/sn hızla çalışıyor.

derken o tabağını bitirdi. ben hala 3. lokmamı yutmaya çalışıyordum. ansızın "istersen benimkini de yiyebilirsin" dedim.
- sevmedin mi?
- hayır
- ooo ilginç. başka bi şey yemek ister misin?
- hayır
- iyi misin?
- galiba ben gitsem iyi olucak. (tam burada sesim kıçıma kaçıyor)
- gidebilirsin tabii, her zaman gitmekte özgürsün ama ne olduğunu bilirsem daha iyi olmaz mı?
- ne zamandan beri dudak balm'ı kullanıyorsun?
- ne!
- dudak balmı! ne zamandan beri kullanıyorsun?
- kullanmıyorum.
- hah ben de onu diyorum işte. ben bu işin bir parçası olmak istemiyorum. bu zincirin.
- ne zinciri?
- senden böyle bir şey istemeye hakkım olmadığını biliyorum ama en azından etrafta başkalarına ait eşyalar görmek istemiyorum. çünkü çok kötü hissettiriyor.
- böyle zamanlarda gelip bana sormalısın gitmek yerine çünkü o dudak balmı değil.
- (ben göt!) deep breath and silence till death! çünkü o sırada ölmek filan istedim.

neyse efen'im, bi tür viksmiş. koduğumun viksini uzakdoğu'dan almış. bok var gibi onu dünyanın en şirin ve minik kavanozuna koymuşlar.

sonra elimden tutup yatak odasına götürdü beni, "bak, gel, kokla.. bu baya yakıcı bi şey dudaklarına sürersen yakar" diye açıklama yaparak.. ben böyle "bizde de var bundan, sadece bu kadar şirin kapların içine koymuyoruz" şeklinde bi açıklama-msı..

sonra benimle ilk kez yattıktan sonra bir daha kimseyle birlikte olmadığını söyledi filan. tabii ki inanmadım. çünkü sevilmeye/beğenilmeye/değer verilmeye layık olmadığına inanan bi paranoyak olmak bunu gerektirir.

velhasılı.. tecrübe dediğin şey gelirken insandan çok daha fazlasını da götürüyor galiba. geçenlerde yakın tarihimi iyi bilen bir arkadaşım, "valla her şey çok güzel gidiyor ve ben bu kadar güzel gitmemeli, bi şey gelicek başıma, hissini üstümden atamıyorum, çok endişeliyim" dediğimde "yeter josephine'm yeter. bunca şeyden sonra güzel bi şeyi hak ettiğine inanmıyor musun," dedi. uzunca bir süre sustum sonra "hak ettim tabii" diyebildim. aslında gerçekten hak ettiğime çok inanıyor olsam da hayata/hayatıma, bu topraklara, bu topraklarda yaşayan insanlara inancım, güvenim kalmadı.

o yüzden aslında otomatik olarak -konuşmanın devamını yazmıyorum ama gayet dürüstçe başka şeyler de söyledi- gayet dürüst bir adam var karşımda ama benim limitli güvenim üflesen dağılıyor.

ps: aklımdan geçen dahiyane senaryolardan birini hayata geçirseydim, tuvalete filan girdiğinde onu yatağın ortasına koyup evden kaçacaktım :')))) thank god!


Comments

  1. Özellikle bu ay yazdıklarınızdan sonra sanırım ruh ikizi filan olabileceğimizi düşünmeye başladım, özellikle de eşzamanlı yaşadıklarımız süper benzer şeyler olunca! Tabii bunun için sizin bir motivasyonunuz olmayabilir ancak acaba e-mailleşsek mi diye bile düşünmeye başladım ne yalan söyleyeyim!

    Her neyse, umarım her şey yolunda gidiyordur!

    Sevgiler.

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular Posts