kötülük bulaşıcı mıdır? bence evet


iş hayatına ilk atıldığım yıllarda çok iyi niyetliydim. tabii türk insanının hastalıklı ruh halinden henüz haberim yok. nihayetinde hayatı boyunca neredeyse hiçbir şeyi ya da hiç kimseyi kıskanmadan büyümüş, zaten tabiatı gereği maddeye düşkünlüğü az olan ama arkadaş çevreme göre de geliri daha yüksek bir aileden geldiğimden olsa gerek hep elindekiyle yetinen bir insan olarak yaşadım. benim derdim aşktı, kitaplardı, takıntılı bir şekilde derslerdi, ne bileyim hobilerdi, yazmaktı, orhan pamuk hangi kanalda çıkmıştı, kim hangi üniversiteden mezun olmuştu vs. lise mezunu bir anne babanın çocuğu olarak üniversite çok büyük bir meseleydi evimizde. tarkan'ın klibinde dilini gırtlağına kadar sokarak öptüğü kızcağızın bile boğaziçi kimya mezunu olduğunu bilirim mesela. ne alakaysa.. "bak kızım sen de boğaziçi'ne git tarkan senin de gırtlağına kadar dilini sokabilir" der gibi. :P ahhahaha

ay neyse.. 

iş hayatı diyordum. eskiden insanların birbirine kötü davranması ya da bana kötü davranması benim için anlaşılması çok güç aşırı derecede çocukça bir şeydi. ilk ve ortaokul hayatı boyunca adeta bir mean girl olarak yaşayan ben, yakın arkadaşlarımdan destek alarak ve yoğun bir çabanın sonucunda insanlara karşı nazik olmayı öğrenmiştim. hop üstünden 4-5 sene geçti ve ben mean girl ve boy'larla dolu bir yetişkinler dünyasına adım atıp dehşete düştüm. 

uzun yıllar dirensem de şimdilerde usuldan ben de o yetişkin mean girl'lerden birine dönüşmeye başladığımı fark ediyorum ve bu beni mutsuz ediyor. mesela yaptığım bir hatanın ciddi anlamda bir finansal maliyeti olacağını fark ettim geçtiğimiz aylarda yaptığım bir projede. O son dakika ortaya çıkan hatamı kabul ederek ama inanılmaz bir yüzsüzlükle topu karşı tarafa atarak "sorunu çözdüm." çözümden kastım yaptığım tek şey "bunu lütfen ekstra bir maliyet yükü getirmeyecek şekilde halledin aaa ama lütfen" diye ısrarcı ve baskın bir tondan karşı tarafı zor durumda bırakmaktı. üstelik işe yaradı ve daha kötüsü bana kendimi iyi hissettirdi.

başka bir projede bu defa benden kaynaklanmayan bir hatanın yine ekstra maliyet yükü getirmeden çözülmesi için telefonda -bilen bilir gayet gür bir ses tonuyla saniyede 10 kelime istanbul türkçesi konuşurum- benden muhtemelen yaşça da hayli büyük bir hemcinsime -günlerdir işlerin bir şekilde ters gidiyor olmasının da etkisiyle baya çemkirdim. o kadar ki kadın "sakin olun siz sinir krizi geçiriyorsunuz şu anda" dediğinde "hayır sinir krizi geçirmiyorum sadece çok sinirliyim" deyip kaldığım yerden ışık hızında devam ettim. araya girmek istediğindeyse "ben konuşucam, siz de dinleyeceksiniz lütfen" filan diye sözünü kesiyordum. tam bir biaaatch, başka hiçbir şey değil.

telefonu kapattıktan sonra çevremdeki herkesin acayip terörize olduğunu fark ettim. ama umursamadım. birkaç gün sonra son durumu öğrenmek için kadını tekrar aradığımda bana "sizden telefon gelince kalbim küt küt atıyor" dediğinde diyecek hiçbir şeyim yoktu ve gözlerim doldu o saniye. 

neden çalışma hayatımız bizi canavarlaştırıyor? neden keyif alarak ve işimizin sorumluluğunun bilincinde olarak çalışamıyoruz? neden her şey bu kadar zor? 30 bile olmadan çalışma hayatından yüzde 100 soğumuş olmama ne demeli? hiç böyle hayal etmemiştim. 

sevgiler
jk

Comments

  1. Neden "İstanbul Türkçesi" üstüne basa basa? Londra'da Londra İngilizcesi mi diyorlar hep :P Anadolunun en ücra köşelerinde dahi düzgün türkçe konuşuluyor rahat ol. Zannediyorum ki insanların bu algısı İstanbula göç eden anadolu insanını genellemekten kaynaklanıyor. İstanbul Türkçesi diye bir şey yok Türkçe var.

    ReplyDelete
    Replies
    1. londra'da londra ingilizcesi demiyorlar ama kuzey londra aksanı filan gibi tabirlere rastlamak mümkün. bu sadece bize has bir durum değil. üstelik aksan olması türkçeyi güzel konuşmamak için bir sebep de değil bence. ;)

      Delete
    2. istanbul türkçesi denen şey de mainstream medya aksanı.. başka bir şey değil. belki 200 sene önce bir "dil"i ifade ediyordu o tabir ama bugün değil, thank god!

      Delete

Post a Comment

Popular Posts