çok şey anlatan ama hiçbir şey anlatmayan post yazmışlar!



yaş aldıkça bazı şeylere tahammülümün azaldığını "yeni" fark ediyorum. yani aslında bu durum bir süredir böyleymiş ama adını koyamıyormuşum.

mesela çok yakın çocukluk arkadaşımla son birkaç yıldır konuşmuyoruz. birden bire yaptığım bir çıkışla bağlarımı kopardım -aslında bu benim için bir tür çocukluk geleneği çok çok küçükken de kıymet verdiğim ama uzunca bir süre sinirimi bozan arkadaşlarımla bağlarımı ansızın kopardığım örnekler 3-4 yaşlarına kadar gidiyor. ilk aşkım anıl'la öyle bitmişti mesela. tahta atına bindiğimizde öne hep o biniyordu, yani atı o "domine ediyordu" ve bu bizim uzlaşmakta sorun yaşadığımız konulardan biriydi diye hatırlıyorum hayal meyal. beni atından düşürdü bi kere, hiç unutmam başımı yere çarptığım anı. hiç ağlamadım. birkaç saniye süren bir sersemlikten sonra sakin bir şekilde kalktım ve direk evin dış kapısına doğru yürüdüğümü hatırlıyorum. serpil teyze sesi duymuş olsa gerek kapıda yakaladı beni. ona eve gitmek istediğimi söyledim ve o, anıl'ı yamulmuyorsam eğer son görüşümdü.

neyse tekrar çocukluk arkadaşıma dönersek.. aslında ben uzunca bir süredir onun yetişkinliğe geçmesini ve saplantılı bir şekilde takılı kaldığı geçmişten günümüze zıplamasını bekliyormuşum. şimdi düşününce fark ediyorum, aslında bizim birlikteyken yapmaktan keyif aldığımız her türlü saçma ve kızsal şey -kahve falı bakmak, burç geyiği yapmak, dedikodu, spiritüel şeylerden konuşmak vs vs- o materyalist bir erkek arkadaş bulunca sona eriyordu ve tamamen farklı bir kişiliğe bürünüyordu. ve ben bundan ciddi anlamda sıkılıyormuşum uzun bir süredir. bu sürecin sonunda anladım ki ben yolunu kendi bulamayan, sürekli birilerinin etkisi altında kalan, kişiliği az gelişmiş insanlardan hoşlanmıyorum. hele böyle kadınlar beni hepten çileden çıkarıyor. güçlü insanları seviyorum ben kendiyle yüzleşme cesareti gösterebilen, hemen bir gruba uyum davranışı sergilemeyen. ya da biraz dominant birinin şemsiyesi altına girip yancılık yapmayan.

ben baskın bir tipim. genelde çevremdeki insanlar er ya da geç bir şekilde etki alanıma girme eğilimindeler ki bazı tipler vardır etraflarında onları taklit eden, onlara yaranmaya çalışan küçük bir grup olmadan hayatlarını sürdüremez, adeta can simidi gibidir o küçük grupları onlar için. hani kendi hassas ve hastalıklı egolarının sürekli birileri tarafından şişirilmeye ihtiyacı vardır. ben öyle de değilim, çevremdeki insanların etkim altına girmeye başladıklarını hissettiğimde ciddi anlamda sinir oluyorum onlara. hayal kırıklığı oluyor o arkadaşlık benim için. hele o yaranma çabası yok mu! deli ediyor beni. daha evvel ettiğim sivri bi lafı bana edindiği bir hayat tecrübesiyle destekleyerek geri getiren ve benden "aferin" almayı bekleyen biri asla beklediğini bulamaz. hiç hoşlanmam. o yüzden o "aferin"i alsalar karbon kopyam gibi dolaşmaya başlayacak ve sıçsam beni "ne kadar güzel sıçtın" diye alkışlayacak olan kişiliksizler, bir anda sülük gibi birer düşmana dönüşüyorlar ve ben bazen o yılışık yancı halleri mi yoksa çamur gibi sıvanan düşmanlıkları mı daha can sıkıcı bir türlü karar veremiyorum. ve genelde o tiplerden kurtulmak baya zaman alıyor çünkü düşman ya da yalaka olarak bir şekilde etrafında var olmakta ve bi siktirip gitmemekte direniyorlar genelde.

amerikalı erkek arkadaşımla da sanırım tüm farklılıklarımıza rağmen ilişkiyi sürdürmek için çabaladım çünkü yalnız kalmakla hiçbir sorunu olmayan, kendi içinde çelişkileri olsa da -hangimizin yok ki- keskin ve kolay değişmeyen tarafları hoşuma gidiyordu. metot olarak benzer ama içerik olarak farklı türden sivrilikleri vardı ve onun sivriliklerini seviyordum. yani kanlı canlı, kişilik sahibi bir insandı.

kesinlikle sıcak bakmadığım ve o çok istediği için -hem de en az 2 tane- sürekli ev işlerinde bana ne kadar yardımcı olabileceğini kanıtlamaya çalışıyordu ki bunu tolere edebiliyordum. hatta uzlaşma çabamızda son geldiğimiz noktada ben tek çocuğa razı olmuştum ama o ikide ısrar ediyordu (sonra sonra bu ısrarının ortodoxy ile ne kadar alakalı olduğunu anladım ayrı bi konu). tolere edebiliyordum diyorum çünkü o norveçli çocuk gibi alışkın olduğu, hep yaptığı, öyle yaşadığı için değil bana bir şeyler kanıtlama çabası aslında sinirime dokunuyordu ama tolere ediyordum. çünkü gerçekten 30'unu geçmiş ve gayet dindar ve ataerkil bir ailede elini hiçbir işe sürmeden büyümüş annesine ciddi anlamda bağımlı bir adama ütünün nasıl yapılacağını öğretmek benim için zaten çocuk yetiştirmek gibi bir şeydi ve zaten bundan kaçıyordum. adam hayatında ilk defa ütüyü benim perdemi ütülemek suretiyle yapmıştı, inanabiliyor musunuz?! bu yüzden mümkünse ütüsünü, yemeğini yapmasını bilen bir adam olmalı hayatımda ya da hiç olmamalı. bu konuya çok kafa yordum, büyük büyük laflar da etmek istemiyorum ama yalnızlık benim için katlanılması imkansız bir şey değil, hatta dürüst olmak gerekirse -tamam arada date'lerim ya da kısa da sürse sevgililerim oluyor evet ama uzuuuuun bir süredir gerçek anlamda yalnızım ve yalnızken saçma sapan sebeplerle huzurumu kaçıran kimse olmuyor ve aslında bu stabilite baya hoşuma gidiyor.

bu aşk/meşk mevzularına karşı duruşum; "gelirse kapım açık, eyvallah ama ortalıkta görünmüyorsa da deli gibi aramakla ya da hiçbir şey yapmadan takıntılı bir halde gelmesini beklemekle ömrümü tüketemem"çizgisine oturdu bir süredir. tavsiye ederim kafa çok rahat oluyor.

bu arada onlarca kez tecrübe etmişimdir, özellikle türk erkekleri üzerinde çok etkili olduğunu düşünüyorum. aşk yahut birini aramadığım için hep çok olduğum gibiyim ve türk insanı "potansiyel partner alıcıları hep açık" dolaştığı için vericisi/alıcısı çalışmayan, kapalı biriyle özel olarak ilgileniyor. hep söylüyorum çok güzel, çok matah olduğumdan filan değil ama çevremde daima benimle ilgilenen birçok insan vardır ve bence esas nedeni bu. ve bu alıcıların hep açık olması hali türk kadınını da erkeğini de çok çekilmez yapıyor, dürüst olmak gerekirse. samimiyetsiz, kasıntı bir ortam oluyor. bir kulüpte ya da barda hiçbir zaman "gerçekten" eğlenemiyorsun o insanlarla. ve gerçekten tanımak çok zaman alıyor, ilk izlenimlerin tanıdıkça aslında çok yanıltıcı olduğunu fark ediyorsun ve bir sürü gereksiz insana bu yüzden gereksiz yere zaman ayırıyorsun. şu anda bir karar alalım ve hep birlikte doğal olalım olur mu? koyverelim gitsin ya. hiçbirimiz bir diğerinin zamanına, enerjisine kastetmesin. yani "beni de sevecek/ beğenecek insan böyle sevsin/beğensin" demek bu kadar zor mu ya? bu kadar mı çok kendini sevmeyen insan sayısı?

çok çirkin olduğumu ya da artık hayatıma kimsenin gir(e)meyeceğini düşündüğüm, kendimi çok değersiz bulduğum tuhaf girdapların içine sürüklendiğimi fark ettiğim zamanlarda hemen "her kör satıcının bir topal alıcısı olur josephine takılmaaaaa" diyorum kendime.

ay böyle üç beş madde ile tahammül edemediğim insan tiplerini yazacaktım. hiçbir yere varmayan ve bol miktarda bilmişlik içeren ve hiçbir neticeye ulaşmayan manasız bi post yazdım. baya da uzun oldu gene. neyse. kendinizi sevin canlar, hayatta bir şey için çabalayacaksanız bunun için çabalayın valla. ama cidden sevin, seviyormuş gibi yapıp özgüven eksikliklerinizle ya da narsistliklerinizle darlamadan, gerçekten sevin. ve mümkünse kendinizi gerçekten sevmeyi öğrenene kadar da evlerinizden çıkmayın.

kisses,
josephine k


Comments

  1. "Uyumlu olma"nın erdemli bir şey olduğu nasıl da genlerimize işlenmiş! Oysa ki sivrilebildiğimiz yönlerimizle daha değerli oluyoruz. Bence çok şey anlatmışsın yazınla 😉
    Ancak çevrende her zaman seninle ilgilenen insanlar olduğunu söyledin ya ben bu konuya çok takılmış durumdayım kendimle ilgili olarak. İki kişi ile -daha hiçbir başbaşa buluşma olmadan- aynı anda yazışsam vicdan azabından ölecek gibi oluyorum. Hele bir de eski sevgili durumları var... Eğer o ayrılmayı istemiyorsa ama ben gerçten vazgeçmişsem yeni bir iliişkiye/buluşmaya başlayacakken kendimi üç çocuklu kocmı evde bırakıp sokaklarda geziyor gibi hissediyorum. Yani o hala beni seviyor diye onu aldattığımı düşünüyorum. Ben de dertleştim seninle ayaküstü 😁 yeni yazılarında görüşmek üzere.

    ReplyDelete
    Replies
    1. çevremde her zaman benimle ilgilenen insanlar derken aslında hislerini az buçuk bildiğim ancak benden bi ışık görmediği için sessiz kalmayı tercih eden insanlar demek istemiştim. Yoksa birkaç kişiyi aynı anda idare etmekten söz etmiyorum :) panikten ve ızdıraptan ölürüm yoksa ben de :)) ama bir ilişkiyi bitirme konusunda kesip atmacılardanım, hayat senin hayatın, zaman senin zamanın.. hiç ama hiç kimse için tek bir kıymetli saniyeni istemeye istemeye harcama. eskiden ben de senin gibiydim ama sonra çok zorladım kendimi bu konuda değişmek için ve sonuç şimdilik olumlu :) yine dertleşelim ki ben de içimi dökmek için yazıyorum bu blogu nihayetinde. sevgiler çok.

      Delete

Post a Comment

Popular Posts