sonra bi gün biri çıkar gelir ve..


birine değer vermenin ne demek olduğunu öğretir. sen de o güne kadar tüm feministliğine ve "uyanıklığına" rağmen aslında şiddeti nasıl içselleştirdiğini anlarsın. tabii ne kadar haksızlık ettiğini de.. yani kendi ortadoğulu kafanla bir kere daha yüzleşirsin.

çok önyargılı davranıp haksızlık etmişim, en azından bi kısmına. artık bi tür uzun mesafe ilişkisi içinde olduğumdan sanırım, haftada birkaç kez bir saati bulan telefon görüşmeleri yapıyorum. ve az önce bunlardan birinin tam ortasında ali'yle şöyle bir diyalog geçti aramızda.

- tell me your favorite books. I'm gonna order from amazon.
- my favorite books.. why?
- because I want to get your way of thinking, way of life.
- oh really!

birine ya da birkaçına bakıp hepsinin böyle olduğunu söyleyemem tabii ama -evet genelleme yapmayı seviyorum, napiim- genel olarak işe yaramaz tipler olduklarını düşünüyordum. nihayetinde amerika da dünyanın en eşitlikçi ülkesi filan değil ve hayatımın kayda değer bir kısmında amerikan karşıtıydım. üstelik muhafazakarlar ve kadınları objeleştirmeye bayılıyorlar bi yandan da. ortalama bir amerikan erkeği bi jerk'tü benim için.

oysa bunu söyleyen bir adam için ne düşünebilirsin ki! aynı şeyi düşünmeye devam edemezsin şüphesiz. ara ara beni çoook şaşırtacak ve gerçekten utandıracak şeyler söylüyor. ve bunlar "çok öylesin, çok böylesin" filan gibi klişe iltifatlar filan değil. hatta iltifat değil.

mesela geçenlerde "i was so exciting" dedim. halbuki niyetim "excited" demekti. sonra -birbirimizin hatalarını düzeltiyoruz evet ve bundan hiç rahatsız da olmuyor bilakis böyle olmasını özellikle istiyoruz- "yeah you can be very exciting sometime but I'm not sure you meant it. I think you were excited" diyerek tatlı bi iltifat yolladı oralardan.

mesela geçtiğimiz haftalarda bir erkek arkadaşımın birkaç günlüğüne gidecek yeri olmadığı için bende kalması gerekiyordu. ama ali de yakın bir zamanda chicago'ya dönecekti ve biz birlikte evde zaman geçirmeyi planlıyorduk. sadece "arkadaşım bende kalıcak, o da bize katılacak. sence bir sakıncası var mı," diye sordum. dehşete kapıldı dersem abartmış olmam sanırım. ertesi sabah saat 11 sularında konuşup öğleden sonrası için plan yapacaktık. ama o sabah 11'de gelmesini söylediğimi sanıp 11'de çıkıp geldi.

ben, geldiğinde yeni uyanmıştım ve yüzümü bile yıkamamıştım. saçlarımı tepeden öylesine toplamıştım ki her bir teli ayrı yönlere bakıyordu ve yüzüm gözüm şişmişti ve akşamdan kalmaydım. karşısında beni o halde gördüğünde inanılmaz güzel bir gülümseme yayıldı suratına. sanki beni o halde gördüğüne mutlu olmuş gibiydi. evet, makyaj yapan bir insan olduğum söylenemez, bir pudra, bir rimel ve şeffaf bir nemlendirici lipstick'ten ibaret tüm makyaj çantam ama o halde de görmesini istemezdim sanırım.

bu ali ya da başkası olabilir, fark etmez. ama insanın hayatında biri olacaksa onu sürekli eleştirecek, hastalıklı egosuna mastürbasyon yapacak biri değil, sabah yataktan yeni kalkmış yüzü gözü şişmiş halde görünce de mutlu olacak biri olmalı sanırım.

bilmiyorum alfonso beni görünüşümle ilgili gerçekten sıkıntıya sokmuştu. mesela saçlarımdaki beyazların sorumlusunun o olduğuna inanıyorum hâlâ. şimdi bakınca ne kadar problemli ve kötü kalpli bir insan olduğunu çok net görebiliyorum.

ve bugüne kadar hayatıma giren hiç kimsenin bana aslında değer vermediğini düşünüyorum. karşısındakine değer veren birinin nasıl davrandığının canlı kanıtı gibi ali benim için. ve üstelik hâlâ onun için tam olarak ne hissettiğimi bilmiyorum. ama bildiğim bir şey varsa tanıdığım en düzgün insanlardan biri.. ve ilk üçte kesinlikle türkler yok.

neyse öyle işte..

sevgiler
jk


Comments

  1. Sizi tesadüfen keşfettim ama artık yazmadığınızı görüyorum :( Bütün gece neredeyse bütün blog yazılarınızı okudum. Bence geri dönmelisiniz. Anlatımınız çok akıcı ve şüşçten. Siz bana yalnız olmadığımı hissettirdiniz, siz de yalnız değilsiniz. Dönünce sizi bekleyenler olduğunu bilin.

    ReplyDelete
    Replies
    1. teşekkür ederim, çok mutlu oldum ve döndüm :)

      Delete

Post a Comment

Popular Posts