I'm fucking learnin' the blues!


günlerdir hasta yatıyorum. hesapta yatıyorum ama hiçbir şekilde uyuyamıyorum. iki gündeki yani 48 saatteki toplam uyku sürem 4 bilemedin 5 saat. nedenini soran olursa da öksürük krizleriyle açıklıyorum.

sigara içmekten ve çok çalışmaktan bu halde olduğumu düşünüyor insanlar. ama üzüntüden, hayal kırıklığından hasta oldum.

hakkındaki üçüncü postu yazdığım ve buraya malzeme etmek istemediğim bir adam vardı ya hani... onu malzeme etmem gerekiyor. çünkü korkunç bir hayal kırıklığı ile boğuşuyorum günlerdir ve rotam şaştı. çünkü iyileşemiyorum. saat sabahın 5'i ve ben bu hasta halimle dün iki shot tekila ve iki bira içtim, üstelik alkol toleransım oldukça düşüktür. sızdım ve 3 saat sonra gözlerim fal taşı gibi açıldı. üstelik uyuyabilmek için içtim, öyle bir gerçek de var.

neyse sadede geleyim.

bu adam beni çok sevdiğini ama yürütemediğimizi söyleyip ayrıldı. o söyleyemese ben söylemek zorunda kalacaktım ve onu incitmek istemiyordum, bunu söylemek zorunda kalmak da. evet, çünkü benden kaçıyordu. çünkü biz hiç sevişemedik. çünkü onun ereksiyonunu sürdürmekle ilgili problemleri var. "değer verdiği kadınla sevişemiyor"muş beyefendi ve üstelik aramızda 15 yaş olması da onu iyice strese soktu. çok uzun süredir beraber değildik, neticede birkaç aydır tanıyorduk birbirimizi ama yine de kolay bir ayrılık olmadı.

samimiyetinden zerrece şüphe etmedim ama hissettiklerini -ortalama her erkek gibi- ayırt edemediğini düşündüğüm için çok ciddiye de almadım beni çok sevdiğini, doğru kadın olduğumu düşündüğünü filan. lakin ben bu adamda -kesinlikle onun sergilediğini sandığı değil, bilakis gizlediği- bir samimi yan ve gösterdiğinden farklı nahif bir yön buldum-bulmuştum. yani onunla ilgili intibam olumluydu ve merhamet doluydu. aşık değildim, sevdiğimi söyleyemezdim belki ama gerçekten hoşlanıyordum ve varlığı iyi geliyordu. (üstelik ruh hali iyi olmaktan çok uzakta bir adam, kendine iyi gelemeyen birinin bi başkasına iyi gelmesi imkansız gibi gelirdi bana hep.) üstelik tanıdığım en kıl insanlar listesi yapsam ilk 3'e rahat girerdi ama classy bi tarafı da vardı bi yandan. (mesela adrien'da yoktu o, tam bir sonradan görme gibi geliyordu bana zaman zaman nitekim öyleydi de!)

ta ki...

ayrılığımızın üstünden 48 saat geçmeden bütün haftasonunu barda tanıştığı bir kadınla geçirdiğini öğrenene kadar...

üstelik o bar aksaray'da... kadın da seks işçisi...

yaşadığım hayal kırıklığının tarifi yok. çok ama çok üzgünüm. hep yazarım ben acım "geçene kadar" uyurum. günlerdir hiçbir şekilde gözümü kapatamıyorum. çünkü hissettiğim şeyin adı "acı" değil.

birine zarar vermenin, birinde iz bırakmanın, gerçekten incitmenin, silkeleyip kendine getirmenin yolu; onu "hayal kırıklığına uğratmak"mış. ben bunu karmanın kusmuğunda da yaşamıştım ilk arkamdan iş çevirdiğini fark ettiğimde. o zamanlar hormon dolu bir ergen olduğumdan öfkelenmiş, sinirlenmiş, ağlamış bağırıp çağırmış, ortalığı birbirine katmış, birlikte yaşadığımız evi terk etmiştim ama yaşadığım şeyin ne olduğunu anlayamamış dahası tanımlayamamıştım. ortadoğu topraklarında büyümüş ve az gelişmiş ergen kafasıyla tanımlayamadığım şeye toplumsal refleksle öfkelenmiştim ve en kolay yoldu üstelik. onu bugün bu bilinçle yaşım 19 değil 28 olmak üzereyken tanımlayabiliyorum: hayal kırıklığı

his yok... acı yok... üzgünlük desen değil, yorgunluk hiç değil. belki biraz şok var içinde biraz inanamama. konduramama... yakıştıramama... çaresizlik... karşındakinin yerine duyduğun utanç... kendinle ve sahip olduğun terminolojiyle ve o terminoloji için geliştirdiğin duygudurumla verdiğin mücadele.

böyle şeyler...

josephine

ps: bunun bir ella ve louis düeti var aslında onu daha çok seviyorum. ama bendeki kayıt çok daha iyi ve youtube'da onu bulamadım.

ps II: bu şarkıyı çok severim!


Comments

  1. hangi romanın tercümesi ki bu?

    ReplyDelete
    Replies
    1. henüz yazılmakta olan bir romanın, diyelim :)

      Delete
  2. Uzun zaman sonra seni iyi görmek için uğramıştım. Sanırım uğur getirdim. :)

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular Posts