the lonesome cowboy



yalnız yaşadığım evime bir aile ziyareti düzenlendi. birkaç gün kalıp doktor/hastane işlerini tamamlayınca döneceklerini düşünmüştüm. doktor randevusu/muayene süreci bitti ama istanbul dışında bulunan aile dostlarının ayın 15'inde dönmesi ve ona yapılacak ziyaretler filan konuşuluyor şu anda. içim sıkışarak dinliyorum, ayın 15'ine kaç gün kaldığına parmak hesabı filan yapıyorum. bi' ton problemimin arasında bana kedi kılı, sabah kahvaltısında bal olup olmaması, kedi kılı, öğle yemeğinde ne yeneceği, kedinin koltukları tırmalaması, kedi kılı, kedinin kum kabının dolması, bilmem kimin ona bilmem ne demesi ve bunun terbiyesizce bi şey olması, bilmem kimle ebesinin birbirine küsmesi, kedi kılı filan hiç ama hiç problem gibi görünmüyor.

amma ve lakin banyoda -nereden geldiği belli olmayan ama kendim almadığımdan emin olduğum- kalıp el sabunun yüzümü yıkadığım süngerin üstünde olması, o süngerin sürekli ıslak olması ve benim onu bu yüzden bir haftadır kullanamıyor olmam, balık sevmiyor olmama karşın bir akşam eve geldiğimde ortalığın leş gibi balık kokması çünkü evde balık pişmiş olması, mutfak dolaplarından taşan beş benzemez tencere, tava, tabak ve bardaklar, kenarları tığ işli havlular, artık camın önünde duran "orta" sehpa, zemini sürekli ıslak olan banyo, "şundan ye bundan da ye kendine bakmıyorsun"lar, işsiz olduğum ve mümkünse sakinleşmek istediğim şu birkaç günde sabahları müge anlı'nın ciyak ciyak sesiyle uyanmak falan büyük problemler...

bu nedenle aile için söylenebilecek en güzel şarkı; "seni uzaktan sevmeeeeeek aşkların en güüüüzeliii..."

Comments

Popular Posts