sadece işi değil sektörü de bırakıyorum! bitti!


ve evet, bir medya macerasının daha sonuna geldik. geldim.

bundan tam bir yıl önce pek sevgili, mevcut çalıştığım şirket ayda bin lira maaşla işe aldı beni. aileme ayrıldığım yerdeki maaşımı söyledim. "ayrıldığım yer" diye bir yer yoktu oysa, çünkü aslında ailemin çalışmaya devam ettiğimi sandığı, bana echeneis'leri andıran, dilinin kemiği, üslubunun ayarı, ürettiği içeriğin tutarlılığı olmayan kıytırık, 'dindar gibi' ama dindarlığın "hit" getirmediğini bildiğinden, reklam için çıplak kadın galerilerine bel bağlamış o online mecradan çoktaan atılmıştım. bu sadece birkaç hafta süren maceramda da iş görüşmesi sırasında anlaştığım/almayı ümit ettiğim para olan 1800 liraydı ve aileme onu söylemiştim.

tabii ki sıkıcılığıma bayılan ve kendime de tapan, başarılı olacağına sarsılmaz biçimde inanan bir bünye olduğum için, işten atılırken öne sürülen "ntv'ye göresin" bahanesinin "sıkıcısın, yaptığın haberler hit almıyor", "bize fazla geliyorsun"un "sana verecek paramız yok", "senin baya iyi ingilizcen de var, başka yerleri hak ediyorsun" demenin ise "çıplak kadın fotoğrafları hangi ecnebi sitesinden araklanır bihabersin" demek anlamına geldiğini daha önceki erkek arkadaşlarımla olan tecrübelerimden (ben seni hak etmiyorum!) çıkarım yaparak aslında gururla karışık bir kaybetme hissine boğulmuş ve göz yaşları içinde yakın arkadaşlarıma anlatmıştım. ama aileme durumu izah edemeyeceğimi düşünerek onlara hiçbir bilgi vermeden sessiz sedasız, çokça da gururum ayaklar altına alınmış gibi hissederek garsonluk yapmaya başlamıştım. ("garsonları küçümsüyorsun" filan diye tatave yapmayın lütfen. 3 yaşından itibaren beyaz yakalı olmaya programlanmış biri için yüzüne gözüne bulaştırmadan mavi yakalı olmaya çalışmak çok zor bir durum. o mütevazı maskelerimizin altında nasıl mangal gibi egolarımız olduğu hepimizce bilinen bir gerçek, dürüst olalım.)

o yüzden üzgünüm, büyük büyük dedem II. abdülhamit döneminde istanbul'da meşrutiyet yanlısı gazeteler çıkarmadığı için benim "zor da olsa 'havalı' ve 'o zorluğun altından da braveheart'lar gibi kalkmıştık' temalı" gazetecilik anılarım yok. olmayacak da. ben 35 liralık elektrik faturasını zamanında ödeyemezse bir hafta içinde elektriği kesilen insanlar olduğumuz için karanlıkta kalınca çok havalı olanın da ezik büzük duranın da eşitlendiğini tecrübeyle bilen insanım.

her neyse, laf çakma telaşına kapılıp konuyu dağıtmamak lazım, ne diyordum? ha, birkaç ay gibi kısa süreyle garsonluk yaptıktan sonra bulduğum ve garsonluktan kazandığım paranın az da olsa altına çalışmayı göze aldığım bu çok sevgili şirkette, "işte kendi sıkıcılığımla boy ölçüşebilecek bir mecra buldum, nasılsa ben burdan alır yürürüm" diye kendime verdiğim gaz ve coşkuyla neredeyse şampanya patlatacak kadar mutlu bir biçimde işe başladım. aileme de 1800 lira kazanmaya devam edeceğimi söyledim. "bin lira kazanıyorum, öncesinde de siz beni tasvip etmediğiniz uyduruk bir sitede çalışıyor sanırken aslında garsonluk yapıyordum ehe, ayrıca da o beğenmediğiniz 1800 lirayı mumla arayıp da bulamıyorum" diyemeyeceğim için. neden, diyen olursa diye söylüyorum. şöyle ki benim gayet işçi-memur emeklisi bir ailem ve onların da çoğunlukla mavi yakalı, işçi sınıfından sülaleleri var. bizim jenerasyonun eğitim almasına da ellerinden gelen azami özeni gösterdiler ve ne hikmetse benim aile eşrafımdan 4-5 bin liraların altına kazanan kimse yok. olan da en az 4-5 bin lira kazanan kocalar buldular kendilerine. öss'de çok daha iyi puanlar almama ve çok daha iyi bir bölümde, namı yürüyen bir üniversitede öğrenim görmeme rağmen bir tek "ben" sürünüyorum. öyle değişik paradigmalar var işin içinde.

yine dağıldım, demem o ki şimdi son çalıştığım gastede gsyh ile gsmh yahut dış ticaret açığı ile cari açık arasındaki farkı bilmeyen insanlarla ve içlerinde en düşük ücreti alarak çalışıyorum. alıp yürüyeceğim filan da yok, daha patronlarımız yaptıkları boktan ve batık yatırımlarının bedelini bize ödetmeye hazırlanıyor ve maaş kesintileri gündemde. artık atılmayı bekliyorum, 3 kuruş tazminatımı alıp mümkünse mesleği de sektörü de bırakıyorum. quit! quit!

sevgili gastecilik mesleği, ailem dahil ortalama insanı bunca yıl bana güldürdüğün, suratlarındaki müstehzi tebessümü dehşet içinde izlemek zorunda bıraktığın, okuma-yazması olmayan alt komşumdan gazeteciyim deyince "olsun kızım hırsızlık yapmıyon ya"lar işittirdiğin, milyon dolarlık yatırımları cebimde 1,5 lirayla takip ettirdiğin, "çevik kuvvet"i çelik kuvvet sanan işi "fancy" bulduğu için hobi olarak yapan özel okul bebeleriyle aynı paralara çalışmak zorunda bıraktığın, iş ararken aslında bir emmisinin/akrabasının çocuklarına yer tutan ama bunu bana madem biliyon ingilizce mülakat ver bakalım, diye ifade ettiğin, adeta birer gerizekalı olan patron çocuklarını filan sırtımızda ingiltere'nin siktiri boktan bir okulunda diploma sahibi ettiğin, üstüne yetmezmiş gibi başımıza köşe yazarı yaptığın için gözümde hiçbir kıymeti harbiyen kalmadı. yetti artık! ben tükendim, beyaz bayrak sallıyorum. zira ben kanayan egomu durduramıyorum artık ve sektördeki pek çokları gibi sinir hastası olma arzusunda da değilim -eğer hâlâ olmadıysam. çok parası olan bu mesleği istediği yerine sokup saklayabilir.

son sözlerim de tarihe bir not olarak geçsin, lütfen! eyyyy yüce meslek gastecilik! sen benden daha iyilerine layıksın. öperim.

sevgiler
jk

Comments

Popular Posts