ilişkiyi kaldırabilecek ruh halinde değilim!


adrien'ı özlüyorum, deli gibi özlüyorum hem de. nesini özlediğimi ve neden özlediğimi bilmiyorum. son birkaç gündür özellikle çok yoğun bir biçimde özlüyorum. içimden ucuz slow-pop şarkıları çalan bir kanalı açıp bir tane bira eşliğinde hüngür hüngür ağlamak geliyor.

hislerimin bu kadar yoğunlaşmasında haftasonu başka bir adamla -şapkadan çıkan- aynı yatağa girmem de etkili tabii.


yatmadım. yapamadım. istemedim. en sonunda bana sarılıp benim görmeye tahammülüm yoktu oysa, evden kovmama ramak kalmıştı, uyumayı kabul etti. omzuna dokunduğumda, öptüğünde, ellerine ayaklarına baktıkça irrite oldum. vücudumda dokunduğu her yer benim olmaktan çıkıp bölgesel olarak ölüyordu sanki, o dokundukça ben buz kestim. sevişseydim de ertesi gün görmek istemeyeceğimden emindim. ama yapamadım.

o da "hayatımda tanıdığım en serseri insanlar top 10"u yapsam ilk 3'te hiç zorlanmadan kendine yer bulabilecek evvelden tanıdığım biriydi. işin ilginç tarafı bana ta tanışmamıza varan uzun soluklu bir hikaye anlattı, neden bunca zaman açılmaya cesaret edemediğine dair. bana iş konuşmak için gelmişti oysa ki! evlenmeye, düzgün bir insan olmaya karar vermiş, yaşlanıyormuş, yol arkadaşına, düzgün bir ilişkiye, bir sevgiliye ve arkadaşa, bağlanmaya ve dahi aile kurmaya ihtiyacı varmış. dedim ya tanıdığım en serseri insanlar arasında zirveye oynadığı için ben bunu hiç ciddiye almadım. ta ki ertesi gün öğleden sonra arayıp bana nasıl olduğumu sorana ve bana sormadığım bir hesabı vermeye kalkana kadar. "ben de bilmem nereye gidiyorum kuzenimle" deyince dank etti.  neyse ki bir mesaj her şeyi halleder, deyip savdım başımdan. hatta "ben bir ilişkiyi kaldırabilecek ruh halinde değilim" diye erkeklerin favori cümlesini kurmayı da ihmal etmedim. valla, neden dillerine bu kadar pelesenk olduğunu anlamadığımı söylesem yalan olur, zira baya havalı duruyor: "bir ilişkiyi kaldırabilecek ruh halinde değilim!" breh breh!

böyle işte... geçicek ama... tabii bu arada gerçekten gönül işlerine ara verdim. yoga yapacağım, kitap okuyup ders çalışıp yazıp çizerek, bol bol yemek yapıp yemek yiyerek, gezip tozarak ve ağda filan yaptırmadan geçirmeyi düşünüyorum önümüzdeki günleri.

sevgiler
jk

ps: bu arada bu eskilerden tanıdığım, o zaman onların ve benim hayatımda biri olduğu için benimle konuşamayan erkeklerin kabul günlerini yaşıyorum bir süredir. bu son bir- bir buçuk ay içinde üçüncü vakaydı. diğerini de anlatacağım. biri gerçekten çok önemli ve adrien'la yaşadıklarımı sorgulamama neden olmuş ve ipleri koparmama vesile olmuştur. ya yaaa...






Comments

  1. Google da "akademisyenlik için gerekli kişilik özellikleri" aramasıyla başladığım yolculuk nasıl olduysa bu blogda son buldu. Yazdıklarının nerdeyse tümünü okudum. Bence hikayesini yazdığın hayatında hem oyuncu hem yönetmen olmaya çalışıyorsun. Çok fazla rol yapıyorsun. Sanki herkesten kendisi olmayı bırakıp senin gibi rol yapmasını bekliyorsun. Kontrol edemeyeceğin şeyleri kontrol edemezsin.

    ReplyDelete
    Replies
    1. bol şans sana :) yalnız anlamadığım, google'da akademisyenlik için gerekli kişilik özellikleri nedir cicim? velev ki öyle bir liste buldun, o kişilik özelliklerinden satın mı alıcan n'apıcan, onu anlamadım. yahut gereksiz özelliklerini ameliyatla mı aldırcan? o konuda da bizi bi aydınlatırsan pek bi sevinicem ;)

      Delete
    2. Öyle bir liste var. Ama objektif değil :) akademisyenler çıkmış kendilerini anlatmışlar işte. Ben o yolda giden biri olduğum için ve emin olamadığım için öylesine aradım. Ve hala emin değilim. Hayatta hiç bir tercihimizde yüzde yüz emin olamayız herhalde. Zaten bulanık mantığımızla karar veriyoruz, yüzde yüz hiç bir zaman mümkün olamayacak ve o emin olamadığımız belki yüzde birlik kısımlar bizi üzmeye ve pişman etmeye yetiyor.
      Bu arada bloğun joseph inek diye aklımda kalmış.

      Delete
  2. ingilizce öğren, akademisyen olmak için gereken bi özellik ;)

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular Posts