göster ama elletme! sızlan ve muma çevir!




Bizim mahallenin barlarından birinde, yeni başlayan garsonluk kariyerimi esasen gündüzleri sürdürsem de cumartesi gecelerinin çok eğlenceli olduğu iddiaları üzerine bir cumartesi akşamı birkaç saatliğine uğradım. Bu arada –pek beceremesem de arada bir iki sipariş alıp iki tane bira servis etmeyi deniyorum. Yalnız mahşeri bir kalabalığın yanı sıra sigara içiliyor olmasının, ışıkların renginin, müziğin beynimi kafatasımdan dışarı pörtletmesinin ve şu zamana dek kendimce bir emek verme süreci sonunda bi’ parça incelttiğim müzikal zevklerimi katletmesinin etkisiyle yüzümden de memnuniyetsizlik akıtmayı ihmal etmiyorum. Zira eskiden böyle yerlerde “eğlenirdim” artık “acı çekiyorum.” Çalışmadığım zamanlarda da. Kaldı ki ömrü hayatımda duymadığım pop şarkılarını şu birkaç haftada duymuş olabilirim.

Nitekim yine o gece, uzun zamandır, kızlarla kafa kafaya verip biz bir şeyi yanlış yapıyoruz ama neyi, diye düşünüp de bulamadığımız o “gizem”i buldum. Ansızın. Aydınlanma diye buna derim ben! Uzatmayayım, şöyle ki mutlu edilmesi zor kadınlar erkekleri kendine bağlayabiliyor. Evet! Son tahlilde kadın-erkek ilişkilerine yönelik süpersonik tahlilim bu yönde…

Gece hoş ve rüküş bir kadın ile maganda tipli rüküş ama pahalı kıyafetler içindeki bir adam sayesinde uyandım duruma. Bunlar önce barda oturuyorlardı, arkalarda bir masa boşalınca bu ikisini o boş masaya yönlendirdiler. O sırada kadın önden kalktı, adamaganda (ben buldum, n’olmuş!) kadına refakat ederekten geldi ve bana gayet çapkınca ve içime düşecek kadar yaklaşıp –ne olduğunu hatırlamadığım- bir şey söyledi. Kadın da bunu fark etmiş olacak bana çok kötü davrandı, bu iş bana zül geldiğinden abartmak hoşuma gidiyor olabilir tabii. Her neyse, bunlar teferruat… Kadın gözümün önünde bütün gece sızlanıp durdu. Ben beyaz ceketli adamaganda –öyle bir potansiyel gördüm, görmesem söylemem- kadının suratının ortasına bi’ tane çakacak ve kavga çıkacak, diye dudaklarımı kemirirken bir baktım, bunlar kadın önde adamaganda arkada el ele tuvalete doğru ilerliyorlar. Hah, diye düşündüm, kadınlar tuvaletine girip çılgınca sevişecekler, kadının bedeni adamın beyni rahatlayacak ve ben de onlara yaptıkları çılgınlık için bir sempati beslemeye başlayacağım. Bir iki dakika sonra ben de arkalarından gittim, sevişiyorlarsa ancak filmlerde görülebilecek bu aktiviteye tanıklık etmiş olayım, bir hikâyem olsun, diyerekten. Tabii ki kapalı kapılar ardında. Amacım sadece tuvaletten çıkışlarına tanık olmak ve bunu onlara da çaktırmadan ve utandırmadan yapmak istiyorum tabii. Ne düşünceliyim!

Ama o da ne!?

Kadın içerde hacet gideriyor, adam kapının önünde ‘hazır ol’da bekliyor! İnanmazsınız belki ama o yazlık beyaz ceketin tek düğmesi de iliklenmiş. Kaldı ki mekân da göt kadar bir yer… Oturduğu masadan tuvalet kapısını görebiliyor, öyle anlatayım, iç mekân hacmini siz anlayın.

İşte o an aydınlandım.

“Göster ama elletme” lafını büyük büyük büyük annelerimiz doğru bulmuş çünkü göster ama elletme, sızlan, şikâyet et, tatminsiz ol ve adamı muma çevir. Beyaz bir şamdan mumuna. İkinci kalite.


deeper note: görsel john robert dicksee'nin the waitress isimli yağlıboya eseridir.

deepest note: esasında unfaithful'daki tuvalette sevişme sahnesinden bir görsel aradım ama bulamadım. açıkçası çok da zaman kaybetmek istemiyorum daha yapacak bir ton işim var. tek derdim yeni postlar yazmak değil. keşke öyle olsa ama ne yazık ki değil!

Comments

Popular Posts